Hikayeleriniz







ZEYNO (Gerçek bir yaşam öyküsü)

Adı Zeynep’ti. Annesi onun uzun saçlarını her taradığında iki kocaman örük yapar sırtından aşağı salardı.Bunu yaparken de dilinden “Zeynebim Zeynebim allı Zeynebim” türküsünü hiç düşürmezdi.Zeyno gerçekten de o türküdeki övüncü fazlasıyla hakkediyordu.Uzun siyah saçlarına eşilik eden çakır gözleri ile geçtiği her yerde yaşıtı delikanlıların yüreğini yerinden hoplatıyordu.Zeyno herkesin dilindeydi.Ondan habersiz ,onu seven çok sayıda delikanlı vardı.O delikanlılar “Zeynebim” türküsünü dillerinden hiç düşürmezlerdi.Herkes Zeyno’ya vurgun iken o da köyün haşarı delikanlısı Tacettin’e aşıktı.Babası ve yaşıtları ona Taco derdi.Taco’nun da Zeyno’dan kalır yanı yoktu.Boylu poslu esmer bir delikanlıydı.Oldukça yanık olan sesine çaldığı kavalın sesi hep eşlik ederdi,ve o iki sesin bileşiminden “Zeynebim Zeynebim allı Zeynbim”türküsü yüreğine su gibi akardı.
Aşkları kısa sürede köyde dilden dile dolaşmaya başladı. Hatta komşu köylerde bile konuşulur oldu. Bu durum Zeyno’nun ailesinin hiç hoşuna gitmedi.Babası aldığı ilk kararla Zeyno’yu eve hapsetti.Dışarı çıkması yasaktı.Peşinden de akrabalarından biriyle hemen nişanladı.Çok sürmeden de düğünleri oldu.Zeyno elinin kınasıyla al bir atın üzerinde gelin giderken yüreğini Taco’suna çoktan emanet etmişti.İso(İsmail) ile evli kaldığı sürece onunla mecbur kalmadıkça hiç konuşmadı.Babasıyla da konuşmadı.Onlarla konuşması halinde sanki Taco’suna ihanet ediyormuş gibi geliyordu ona.Böylece kendi derin sessizliği içerisinde yıllarca sürüklendi durdu.
Taco’ya gelince;O, yanık yüreğine yanık sesini de katarak kavalının eşliğinde kendi ateşiyle için için yanmaya devam etti.Belli bir süre sonra O da yüreğini Zeyno’suna emanet ederek başka biriyle evlendi..ikisinin de boy boy çocukları oldu.Torunları oldu.Aradan geçen bu kadar uzun süreye rağmen Zeyno ile Taco her ki karşılaştıklarında yüreklerindeki heyecan kabına sığmazdı,adeta o yürek patlayacak gibi olurdu.İçinden bir şey kopardı,aşklarına olan özlemi tutkularıyla birleşerek adeta onları kendisinden geçirirdi.Birbirlerine olan aşkları hep öyle sürdü gitti.
Zeyno, beline kadar inen ak düşmüş saçları, kamburu çıkmış beliyle elinde bastonu köyün dışındaki mezarlığa yakın yerde bulunan bahçesindedir.Tam o sırada mezarlıkta bir kalabalık görür.Yüreğinden bir şeyler kopar,ve bir yumruk gelerek boğazına düğümlenir.Merakını yenmek için kalabalığa kadar gider ve ölenin kim olduğunu sorar.
Taco ölmüş derler.Sanki o koca dağ Zeyno’nun başına yıkılmış gibidir.Olduğu yerde çömelir,bastonuna yaslanır ,gözleri geçmişin derinliklerinde Taco’suyla gezinirken,O adeta hırıltı şeklinde “Güle güle Tacom.Yolun açık ,mekanın Cennet olsun.Çok sürmez ben de gelirim.”şekilnde söylenirken,iki damla yaş çoktan gözpınarlarından süzülerek Taco’suna eşlik etmişlerdi bile.
Sonraki günlerde Zeyno çevresine hep şöyle dedi,”İso öldü sadece üzüldüm, ama Tacom öldü canımdan can koptu.Kör bir matkapla yüreğimi deldiler sanki.”
Bir bayram sabahı erkenden kalkarak Taco’sunu ziyarete gitti. Bir daha da dönemedi. Koynunda bastonu,yorgun yüzü ,mutluluk akan açık gözleriyle Taco’sunun mezarı başında öylece yaşama veda etmişti.

ZeynoTaco’suna kavuştu mu bilinmez. Ama bilinen bir şey var,o da “Aşk asla kavuşamamaktır” tanımın Zeyno-Taco ikilisi tarafından da ispatlanmış olmasıdır bence.

Gönderen:Murat YLDIRIM


Japonya da yaşanmış gerçek bir sevgi hikayesidir. 

Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarı yıkar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur. Duvarı yıkarken, orada dışardan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür. Adam bunu gördüğünde kendini kotu hisseder ve ayni zamanda meraklanırda kertenkelenin ayağına çakılmış çiviyi görünce. Muhtemelen bu çivi 10 yıl önce, ev yapılırken çakılmıştı.

Nasıl olmuştu da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamayı başarmıştı? Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yasamak cok zor olmalıydı. Sonra bu kertenkelenin 10 yıldır hiç kıpırdamadan nasıl 10 yıl yaşadığını düşündü- ayak çivilenmişti!!

Böylece çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye baslar, ne yiyor acaba?

Sonra nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle...

İnanılmaz!!! Adamı sersemletir gördüğü manzara.Bu nasıl bir sevgi?Ayağı çivilenmiş kertenkele, 10 yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmekteydi...

Bu iki kertenkele arasındaki ilişki acaba ne olabilir: eş, arkadaş, sevgili, abi, kız kardeş..... 
Gönderen:BİLGE


Özgürlük

Adamın biri, Bilgeligiyle ün salmış olan kralın yanına gider. Krala şunu sorar: 
-Efendim söyleyin bana, hayatta özgürlük var mıdır? Kral: 
-Elbette' der, 'Kaç bacagın var senin?' Adam soruya şaşırarak: 
-İki' der. Kral: 
-Pekala, tek bacagının üstünde durabilir misin? 
-Elbette' diye cevap verir adam. Kral: 
-O halde hangi bacagın üstünde duracagına karar ver. Adam biraz düşünür ve sol bacagı üstünde durmaya karar verir. 
-Tamam' der kral 
-Simdi öteki bacagını da kaldır.' Adam şaşırır: 
-Bu imkansız kralım' der. 
-Gördün mü? ' der kral 'Özgürlük budur. Sen sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan sonrasında degil.

Gönderen: DİLEK

Telafisi Olmayan 4 Şey...

Büyük bir hava meydanının bekleme salonunda,genç bir bayan uçağına binmek üzere bekliyordu.
Uçağın hareketine saatler olduğu için, zaman geçirmek için bir kitap ve bir paket küçük kurabiye satın aldı.
Dinlenmek ve kitabını okumak için,
VIP salonunda bir koltuğa yerleşti.

Kurabiye paketinin durduğu sehpanın yanındaki koltuğa bir adam oturdu. Dergisini açıp okumağa başladı.

Genç kadın,ilk kurabiyesini aldı.
Adam da bir tane aldı.
Bayan çok rahatsız hissetti kendisini ve:
"Sinir bir şey!
Havamda olsaydım,bu cüretinden dolayı
onu yumruklardım!"diye düşündü.

Bayan bir kurabiye alıyor,Adam da bir tane alıyordu.Çıldıracak gibiydi bayan.
Ama olay çıkarmak istemiyordu.
Nihayet son kurabiye kalınca kadın:
"Bu küstah adam şimdi ne yapacak?"diye düşündü.
Adam son kurabiyeyi aldı;onu ikiye böldü ve bir parçayı kadına verdi.
Aaaa! Bu kadarı da fazla!
Çok öfkelenmişti şimdi!
Kadın sinir içinde kitabını ve diğer şeylerini alıp bir fırtına gibi giriş salonuna,oradan da uçağın içine yöneldi.
Uçaktaki koltuğuna oturdu. Gözlüğünü almak için çantasını açtı.
Ne görsün?
Kurabiye paketi açılmamış,orada duruyordu.
Çok utandı.Çok büyük bir yanlış yaptığını anladı. Kurabiyelerinin paketini hiç açmadan çantasına koyduğunu unutmuştu.
Oysaki adam,kendi kurabiyelerini hiç sinirlenmeden ve yüksünmeden kadınla paylaşmıştı.
Kadın ise kurabiyelerinin paylaşıldığını düşünerek çok sinirlenmişti.
Ve şimdi,bu durumu telafi şansı yoktu.
Özür dileme olanağı da kalmamıştı.

Telafi edemeyeceğiniz dört durum vardır.

(1)TAŞ... Atıldıktan sonra!

(2)Söz... Ağızdan çıktıktan sonra!

(3)Fırsat... Kaçtıktan sonra!

(4) Zaman... Geçtikten sonra!

Telafisi mümkün olmayan durumlara dikkat edin lütfen...
Gönderen:ZEYNEP


Ördeğin üstüne basmanın cezası


Üç kadın arkadaş bir kaza sonucu aynı anda hayatlarını 
kaybedip cennete  giderler 
Cennetin kapısında onları karşılayan melek 
'Bizim burada uymanız gereken tek kural var.. O da ördeklere dikkat edin sakın üslerine basmayın' der.
Sonra kapı açılır üç kadın cennete girerler. gerçekden de etrafta ördek doludur. Üstlerine basmamak adeta imkansızdır.
Dikkat etmesine rağmen kadınlardan biri kazayla bir ördeğin üstüne basar.
Hemen Melek belirir.Yanında son derece çirkin bir adam vardır.Kadını kolundan adama kelepçeler ve 
'Ördeğin üstüne basmanın cezası olarak sonsuza kadar bu çirkin adamla kelepçeli olarak yaşayacaksın'der
İkinci gün
Kadınlardan biri yine kazayla bir ördeğin üstüne basar ve Melek anından yanında çok çirkin bir adamla gelip onları kadına ceza olarak birbirlerine kelepçeler.
Üçüncü kadının gözü bu olaylardan çok korkar.Diğerlerinin akıbetine uğramamak ve sonsuza kadar çirkin bir adama kelepçelenip yaşamamak için her attığı adıma acayip dikkat etmeye başlar.
Aradan aylar geçer ve hiç bir ördeğin üstüne basmaz. Derken bir gün
Melek belirir.
Bu kez yanında boylu poslu inanılmaz derecede yakışıklı bir adam vardır. Melek hiçbir şey söylemeden yakışıklı adamla kadını kelepçeler ve yine birşey söylemeden çeker gider.

Kadın artık mutluluktan uçmaktadır.O güne kadar gördüğü en yakışıklı adamla kelepçelenmiştir. Adama döner
ve: 
'Ben acaba ne yaptım da sonsuza kadar senin gibi güzel bir adamla birlikte olmayı hak ettim' der. Adam suratı asık bir şekilde yanıt verir: 
'Vallahi seni bilmem ama ben az önce bir ördeğin üstüne bastım'
 Gönderen: BİLGE 


                  Evlenmek  İstiyordu

Bir zamanlar, bir genç herkes gibi evlenmek istiyordu. Bu niyetini ailesine açtığında, babası ona şöyle dedi:
"Elbette oğlum, elbette evlenebilirsin. Bana kendi alınterinle kazandığın bir altını getirdiğinde, seni hemen evlendireceğim."
Delikanlı babasının bu sözlerine gülümsedi. Ne kadar da kolay bir sınavdı bu böyle. Ertesi gün, istenilen altın lirayı götürüp gururla babasının avucuna koydu. Babası hiçbir şey söylemeden, altını evlerinin yanından akan nehre fırlattı.
Çocuk, altının düştüğü nehre şaşkınlıklı bir-iki saniye baktıktan sonra, babasına döndü ve sordu:
"Şimdi evlenebilirim, değil mi babacığım?"
Babası başını iki yana salladı:
"Hayır oğlum. Sana kendi alınterinle ve emeğinle kazandığın bir altını getirmeni söylemiştim. Bu altını sen kazanmamışsın ki!"
Genç delikanlı babasının gerçeği nasıl keşfettiğini anlayamamıştı. Sahiden de, parayı bir arkadaşından ödünç almıştı. Ertesi gün, bu defa annesinden bir altın borç aldı ve parayı babasına götürdü.
Babası altını aldı ve yine nehre fırlattı. Delikanlı bir kez daha şaşırmıştı:
"Bunu niye yapıyorsun baba, anlamadım. Ama sana bir altın getirmiş oldum, artık evlenebilir miyim?"
Babası bu defa da izin vermedi oğluna:
"Bu altını da sen kazanmamışsın!"
Genç, babasının yanından ayrıldıktan sonra uzun uzun düşündü. Başkasından borç alıp getirdiğinde babası parayı yine nehre atacaktı ve bu gidişle evlenemeyecekti. O yüzden, bir iş bulup çalışmaya ve altını kendi emeğiyle kazanmaya karar verdi.
Günler geçti ve kazandığı bir altını babasına götürdü. Babası her zamanki gibi parayı nehre atmaya hazırlanıyordu ki, oğlu can havliyle babasının kolunu tuttu ve bağırdı:
"Hayır baba! O altını nehre atamazsın! Onu kazanmak için günlerce çalıştığımı ve sırtımın ağrılar içinde kaldığını biliyor musun sen?"
Babası, yüzünde ışıltılı bir gülümseme ile, elini oğlunun omzuna koydu ve:
"İşte şimdi evlenebilirsin, oğlum" dedi.
"Çünkü, emeğinin karşılığı olan bu altının değerini artık biliyorsun ve eminim ki onu akıllıca harcayacaksın.
Gönderen:ÜMRAN

                 
Evliligim Bitti Diyenlere               


Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı… Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim  bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.
 İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdum  duymazlığı,evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı. Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum.
> Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu.
> 'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.' Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!
 > Sonunda sordu: 'seni caydırmak için ne yapabilirim?' Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.
> 'İşte mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.'
> 'Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâl'olacak. Bunu benim için yapar mısın?'
> Yüzümü dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi.
 Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.
 Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı.
> 'Sevgilim' diye başlıyordu,
> 'O çiçeği senin için koparmazdım' Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.
> 'Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.'
> 'Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.'
> 'Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'
> '<Sâdık arkadaşın>ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.'
> 'Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını
> hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.'
> 'Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem,
 merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin -gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'
> 'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.'
> Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.
> Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.
> 'Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok
 sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.'
> Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu
 susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.
> Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim. Bu gerçek aşktı. 
İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.
 Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil... Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz... Ama hep oralarda bir yerdedir. Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır.
 Hayat tam da böyle bir şeydir.


Gönderen: DİLEK

BİR GÜVERCİN HİKAYESİ 
Tanrı birgün peygamberin birine bir sandık hediye eder ve derki;_Bu sandığı sana emanet ediyorum ama sakın olaki açıp bakmayasın .... Tamam der peygamber aradan zaman geçer ve peygamberi bir merak sarar acaba sandıkta ne var?içi içini kemirmektedir sonunda dayanamayıp sandığı azıcık aralar içine bakar açar açmaz içinden bir sarı güvercin birde mavi güvercin uçuverir. peygamber son hamleyle sandıgı kapatır içinde tek bir beyaz güvercin kalır.tanrı yanına gelir peygamber işlediği günahın farkındadır ve mahçuptur ;Tanrı şöyle seslenir;kaçırdığın o sarı güvercin insanoğlu için sonsuza denk yaşamdı yaniÖLÜMSÜZLÜK tü kaçırdığın o mavi güvercin sonsuza denk MUTLULUKtu yani BARIŞ peki der peygamber içinde kalan beyaz olanı nedir?Tanrı cevap verir_oda sonsuza denk UMUTTUR 

*umutlarınızın uçup gitmemesi dileğiyle...*
Gönderen: ÜMRAN


Genç adam, işe giderken hergün yolunun üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmadan geçemezdi. Her sabah o rengarenk güller içini neşeyle, sevinçle dolduruyordu. Günler geçtikçe güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takılmaya başladı . Çünkü, son günlerde o evde, tül perdenin gerisinde bir genç kızın silüetini görüyordu. Her geçişinde güllere ve pencerede belli-belirsiz görünüp kaybolan genç kıza bakmadan edemiyordu.

Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı. Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini, içinin ürperdiğini hissetti; her gün tül perdenin arkasında gördüğü kız, bahçede gülleri suluyordu. Güzel kız, genç adamı görünce yüzü kızararak içeri kaçtı. Genç kızın hayali gözlerinden kaybolmasın diye gayret eder gibi gözlerini sabit bir halde bir güle dikerek öylece kalakaldı. Gördüğü güzelliğin etkisinde kalmış, sevdalandığını düşünüyordu. Genç adam, artık hergün bir öncesine göre biraz daha erken geçiyordu, kızı tekrar görürüm umuduyla. Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan bir silüetten başka şey göremiyor, kahroluyordu. Genç kız da her sabah heyacanla tüller arkasına geçiyor, genç adamın gelmesini bekliyordu.

Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi. Genç kız gün boyunca boşuna bekledi. Ertesi gün, daha ertesi gün yine boşuna bekledi, genç adam gelmedi. Genç kızın yüreğine hüzün doluyordu.

Başka bir gün, yine umutsuz gözlerle yola bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla geçtiklerini gördü genç kız. Aklından geçen korkunç düşünceden tüm vücudunun titrediğini hissetti, yüreği sıkıştı; yoksa genç adam ölmüş müydü !.. Genç kız yine hergün tüllerin arkasına geçiyor, boş gözlerle dışarı bakıyordu. Yüzü de, artık bakmadığı, sulamadığı gülleri gibi soluyordu.


Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden. Bir aydır yattığı hastaneden sonunda çıkmış, ilk iş olarakta güllü bahçenin önüne gelmişti. Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde, gülen yüzü asıldı; bahçedeki güller solmuş, pencere kara perdelerle sımsıkı kapatılmıştı. Genç adam yolda oynayan çocuklara sordu; "Bu evde kimse yaşamıyor mu?" Bir çocuk; "İhtiyar bir kadın yaşıyor." dedi. Genç adam cevabını duymaktan korkarcasına, başka bir soru sordu ; " Burda yaşayan genç kız ne oldu ?" Çocuklardan biri atıldı; "O öldü."dedi, genç adamın yana düşen kollarını, yaşaran gözlerini görmeden başka bir çocuk atıldı; "Verem olmuş, dün öldü."

Yıllar sonraydı, küçük bir çocuk heyacanla annesiyle babasının yanına koştu, güller arasında, sallanan sandalyede oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı; "Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba !.." Koşarak ihtiyarın yanına gittiler, gülerken hiç görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan ihtiyar adamın yüzüne, gerçekten bir gülümseme yayılmıştı; biten bir hasrete seviniyormuş gibi, yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı...


Ahmet Ünal ÇAM


Gönderen:DİLEK



      ATEŞ VE SU
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...

Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
al demiş;
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...

Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...

Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını....
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.

İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan,
su ateşden kaçar olmuş..
Ateşin yüreğini sadece su,
Suyun yüreğini
Sadece ateş alır olmuş...

CAN YÜCEL
GÖN:Karabal


*Kimse yorum yazmıyor bari ben yazayım ..Bir araya gelemiyeceklerini bildikleri halde yüreklerindeki sürekli artan sevgileriyle birbirlerinden ayrı ömürlerini geçirmişler.Ve o anlamış;aşkın bazen gitmek oldugunu.Ama gitmenin yitirmek olmadıgını... 
ATEŞ VE SU
Tarih ne der suyla ateşe bilmem
Ne su korkar ateşden ne ateş korkar sudan.
Bitmek tükenmek bilmez kavgaları...
Ateşki çiseliyen yagmura,sert kışa inat ısıtır  içini insanın.
Su ki güneşe inat saklıdır çölde bir kaktüste.
Ateş asidir,kızgındır,yakıcıdır,sıcaktır.
Oysa su bilmezki ne ola ne kala.
Bir bakarsın buzuldur kutuplarda....
Bir bakarsın bulut olur dolanır doruklara,sis olur çöker ovalara,yagmur olur,kar olur,düşer topraga.
Degişkenligi kadar alışkanlıgıda dillerdedir....diye devam eder gider bu yazı:)aklımda kalmış okumuştum bunu biryerde
SEVERİM SUYUN DURGUN,ATEŞİN SAKİN OLANINI .. sevgiyle kalın..Fatoş..



 
Haberler-Gazeteler-Dergiler
 
Sitene Ekle
 
Hava Durumu
 
 
BAKTUBE.TR.GG
 
Bugün 34 ziyaretçi (269 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol